Yavuz Sultan Selim’e Dair Hikayeler


Yavuz Sultan Selim’e Dair Hikayeler



Yavuz Sultan Selim, Yavuz Sultan Selim hikayeleri, Yavuz Sultan Selim sözleri, Yavuz Sultan Selim resimleri, Yavuz sultan Selim Şah İsmail hikayesi, Yavuz Selim ve Hasan Can kıssası.. İşte sizler için derlediğimiz Yavuz Sultan Selim Han’a dair kısa hikayeler…. SEN BİZİ KİMİNLE BİLİRDİN? Bir gün Yavuz çok sevdiği Hasan Can’a: -“Bre Hasan Can, dedi, arkamda bir diken var, batar canımı acıtır” Hasan Can, padişahın sırtını açtığında henüz kızarmamış sert bir çıban gördü. Durumu padişaha anlattığında padişah sıkmasını emretti. Bunun üzerine Hasan Can: - “Sıkmayalım hünkarım, biraz melhem sürelim yumuşasın” dediğinde Padişahta şöyle cevap verdi: -”Biz senin gibi çelebi değiliz, bir küçük çıban için doktorlara gidelim” Bundan sonra Hasan Can’a sıktırır. Bu çıbana halk arasında “Yanıkara” veya “Şir-i Pençe” deniliyordu. Çıban kısa bir zamanda büyüdü ve padişaha gittikçe sızı vermeye başladı. Doktorlarda bir türlü çare bulamıyorlardı. Padişah bu acılar içinde kıvranırken Hasan Can’a: - “Hasan Can, dedi, seni dinlemedik. Fakat kendimizi de harap ettik“. Öleceği gün idi. Vücudu ateşler içinde yanıyordu.  Başucunda oturup Kur’an okuyan Hasan Can’a bakıp şöyle dedi: - “Hasan Can, ne haldeyim, niceyim?” Hasan Can yaşlı gözlerle: - “Devletlim, Artık Allah’la kavuşmak zamanıdır. Ona teveccüh ediniz“. Padişah gülümsedi ve: -”Bre Hasan Can, sen bunca zamandır bizi kiminle bilirdin? Allah’a teveccühümüz de bir kusur mu gördün?” dediğinde Hasan Can şöyle cevap verdi: - “Hayır hünkarım, sizin hakkınızda hiç bir zaman böyle bir şey düşünmedim. Fakat şimdi içinde bulunduğunuz zaman başka zamanlarla kıyaslanamaz. Onun için böyle konuştum.” (1) PADİŞAHLIĞINI İNKÂR EDERİM! Gerek Zembilli Ali Cemal Efendi ve gerekse Yavuz Sultan Selim birbirlerini çok sever ve sayarlardı. Şeyhülislam içeri girdiğinde Yavuz ayağa kalkacak kadar ona sevgi ve hürmet gösterirdi. Bir gün Zembilli Ali Efendi, Yavuz’un atının dizginlerine yapışıp şöyle demişti: - “Sultanım, eğer adaletten ayrılır, kendi başına emir verir, şunu bunu keyfince cezalandırırsan, bende Şeyhülislam olarak senin padişahlığını inkâr eder ve bütün dünyaya yayarım”. (2) ELÇİYE LÜZUM YOK, BEN GELİYORUM! Yavuz Sultan Selim 1515 yılında Dulkadiroğlu Alâeddin devletini Turnadağı savaşında mağlup ederek, bu ülkeyi de sınırlar içine katmıştı. Ancak Mısır Sultanı Gansu Gavri bir elçi göndererek, yapılan işgali protesto ediyordu. Elçi, Yavuz Sultan Selim’e: - “Hutbelerde Sultanımızın adı okunan memleketleri iade ediniz!” dediğinde Yavuz’da şöyle cevap verdi: -”Sultanınıza söyleyin, hutbe ve sikkede adını muhafazası bizim memleketimiz olan Anadolu’da değil, Mısır’da düşünsün”. Elçi başını yere eğip: - “Ben bunları Sultanıma nasıl söylerim, siz bir elçi gönderin de o söylesin” deyince Yavuz da: - “Elçiye lüzum yok, Mısır’a ben geliyorum!.” dedi. (3) ÇOK İSTİYORSAN SENİN VEZİRİN OLSUN Piri Paşa bir gün Yavuz’un huzuruna girip, işlerinin çokluğundan dolayı kendisine bir yardımcı verilmesini rica etmişti. Yavuz kimi münasip görürsün dediğinde, Piri Paşa’da Çoban Mustafa’nın adını verir. Yavuz kaşlarını çatıp: “Ben deli olmadım, öyle bir adamı vezir yardımcısı yapayım” dedi. Aradan iki ay geçince Piri Paşa tekrar eski isteğinde ısrar edince padişah: - “Mademki o kadar çok istiyorsun, senin vezirin olsun” dedi. Günün birinde Çoban Mustafa padişahın hoş görürlüğünden istifade edip, Piri Paşa hakkında konuşunca, padişah kızmış ve şöyle demişti: -“Bre mel’un, bunca zamandan beri hizmetimi gören bir Türk’ün doğru veya yalanını ben bilmez miyim? Kalk git, sen benim vezirim değil, onun vezirisin. Sen bu rütbeye onun yardımıyla geldin” (4) CELLAD Yavuz Ridaniye savaşını yapmak üzere Mısır’a doğru ilerliyordu. Ancak çöl ve susuzluk büyük güçlükler doğuruyordu. Ordu Deyrübelah mevkiine gelince, çölü nasıl geçeceklerini düşünmeye başladılar. Bir ara Hasan Paşa boş bulunup; -“Padişahım, geri dönelim bu çöl geçilmez, hepimiz susuzluktan mahvoluruz” dedi. Yavuz bu söze kızmış ve: - “Cellad!.” diye bağırmıştı. Hasan Paşa’nın derhal başı vuruldu. Mısır seferi dönüşünde de padişah yanında bulunanlara: - “İşte Mısır’ı arkada bıraktık” dediğinde, bunu fırsat bilen Yunus Paşa’da şöyle dedi: “Evet padişahım, Mısır’ı arkada bıraktık doğrudur. Lakin, bunca zahmet çektikten sonra Mısır’ı gene bir çerkeze teslim ettik“. Bu söze kızan Yavuz: -”Cellad! Tiz başını vurun!”dedi. Yunuş Paşa da derhal idam edildi. (5) ELÇİYE ZEVAL OLMAZ Yavuz Sultan Selim Mısır üzerine yürüyordu. Memluk Sultanı Kansu Gavri, savaşa mani olmak için Moğol Bay adında bir elçi göndermişti. Mısır elçisi Yavuz’un huzuruna silahlı girdiğinden dolayı ve konuşma adabını da bilmediğinden, saçı sakalı kesilip bir uyuz eşeğe de bindirilip, ordugahta gezdirilmişti. Yavuz, Moğol Bay’ı tekrar huzuruna alıp şöyle dedi: - “Seni öldürmüyorum, çünkü elçiye zeval olmaz. Ancak git efendine söyle, kendisini “Mercidabık”ta bekliyorum.” (6) ŞAH İSMAİL’İN YALVARIŞI Yavuz Sultan Selim Mısır seferinden Sonra tekrar İran üzerine yürümeyi düşünüyordu. Durumu sezen Şah İsmail, aşağıdaki mektubu Yavuz’a göndererek adeta yalvarmıştı: - “Sen bir çok belde aldın ve tebaya sahip oldun. Bilhassa Mısır’a hakim olmakla “Hadim-i Harameyn-i Şerifeyn” unvanına sahip oldun. Şimdi siz arzın İskenderisiniz. Aramızda geçen geçmiştir, bir daha da geçmez. Sen memleketine git, ben de memleketime gideyim. Aramızda müslümanların kanı dökülmesin, arzun ve maksadın ne ise ben yerine getireyim”. (7) NE YAZIK Kİ VEZİR OLAMAMIŞSIN Türk ordusu dört aylık bir yürüyüşten sonra nihayet Çaldıran ovasına gelmişti. Şah Ismail bir kaç günden beri Çaldıran’a gelmiş Ve savaş nizamı almıştı. Çaldıran’a gelen Türk ordusu o gece Yavuz’un başkanlığında bir divan yaptı. Divanda bir tek fikir görüşülecekti. Bu fikirde yarın şafakla savaşa girilsin mi, yoksa bir kaç gün istirahat edildikten sonra mı savaşa girilsin. Divanda bulunanların çoğu bir kaç gün istirahattan sonra savaşa girilmesini tavsiye ettiler. Padişah, bir köşede oturmuş ve hiçbir fikir beyan etmeyen Defterdar Piri Mehmed Çelebi’ye hitaben: - “Sizin fikriniz nedir?” diye sorunca, Piri Mehmed Paşa şöyle cevap verdi: - “Akıncılarımız bir kısmı alevidir. Bütün dikkatimize rağmen ordu içinde şii casuslar vardır. Savaş bir yürek işidir ve asla da yorgunlukla alakası yoktur. Bana kalırsa şafakla beraber savaşa girmeliyiz” Yavuz bu sözlerden çok hoşlanmış ve şöyle demişti: -”İşte yegâne rey sahibi bir adam, ne yazık ki vezir olamamış. Bana böyle bir Defterdar değil, böyle bir vezir lazım“. (8) DOĞRULUK Yavuz Sultan Selim Mısır seferine giderken, bir tüccardan borç para almıştı. Sefer dönüşünde tüccar ne yazık ki ölmüş bulunuyordu. Zamanın Maliye Bakanı Yavuz’a gelip: - “Mademki alacaklı ölmüştür, bu borç alınan para hazine ye irad kaydedilsin” dedi. Ayrıca Maliye Bakanı, ölen kimsenin mallarının da devlet tarafından ele alınıp satılmasını arzu etmekteydi. Yavuz, Maliye Bakanının bu isteğini kabul etmediği gibi, yazdığı takririn altına da el yazısı ile şunları ilave etti: - “Ölüye rahmet, Malına bereket, Çocuklarına afiyet, Bu takriri yazana da lanet”. (9) SIÇRAYAN ÇAMUR Yavuz Mısır seferinden dönüyordu. Bir ara yanında at süren devrin büyük Alimi Kazasker Ibni Kemal’in atının ayağının altından sıçrayan çamurlar, Yavuz’un üstünü başını perişan etmişti. Ibni Kemal utancından ne diyeceğini bilemiyordu. Durumun kötü olduğunu gören Padişah: - “Hocam, üzülmeyiniz. Bir âlimin atının ayağından sıçrayan çamur dahi bize şeref verir. Öldüğüm zaman bu çamurlu kaftanı sandukamın üzerine koysunlar” dedi. Gerçekten Yavuz Sultan Selim öldüğü zaman vasiyeti yerine getirilmiş ve o çamurlu kaftan sandukasının üzerine konmuştu. Yavuz’un ölümü ile Ibni Kemal yazdığı bir şiirde şöyle diyordu: - “Şemsi asır idi asırda şemsin, Zıllu memdud olur zamani kasir” (10) HİÇ ŞAHLAR MAT EDİLİR Mİ? Yavuz Sultan Selim daha Trabzon’da vali iken, bir gün aniden İran’a gider. Kendisi bir derviş kılığındadır. Bulunduğu handa satranç oyunu ile kısa bir zaman da isim yapar. Şah İsmail’de güzel satranç bilmektedir. Yavuz’un iyi satranç bildiği Şah’ın kulağına gidince, huzura getirilerek Şah ile satranç oynanması istenir. Yavuz, ilk el de Şah’a hürmetten mağlup olur. Bundan sonra Şah’a hiç el vermeden oyunu bitirir. Bu mağlubiyete dayanamayan Şah İsmail, elinin tersi ile Yavuz’un göğsüne bir darbe indirip: - “Bre derbeder âşık… Hiç Şah’lar mat edilir mi? Edebin yok imiş” der ve Yavuz’a kese içinde bin altın verir. Yavuz, Şah’ı selamlayıp dışarı çıkar. Saray avlusuna gelip kimseye göstermeden bin altını binek taşının altına gömer. Aradan yıllar geçer, Çaldıran’da galip gelen Yavuz, büyük bir merasimle Tebriz’e gelince, yanında bulunan Balyemez Osman Ağa’ya: - “Osman Ağa, Şu Şah’ın bindiği binek taşının altında bin altın durur. Onu elimle koymuşumdur, al senin olsun helaldir” der. (11) Kaynakça:  (1) Solakzâde Tarihinden naklen, S. Tansel, aynı eser, s. 110 (2) Ali Erten, Dini Hikayeler, s, 61) (3) Reşat Ekrem Koçu, Osmanlı Padişahları, s, 117 (4) Ali Tarihinden naklen, İ. Hakkı Uzunçarşılı, C. 2. s, 305 (5) Feridun Bey Münşaatından naklen, İ. H. Uzunçarşılı, C. 2. s, 280 (6) İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C. 2, s. 272 (7) İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C. 2, s. 392 (8) Hammer Tarihinden naklen, R. E. Koçu, Türk Zaferleri, s. 62. İ. H. Uzunçarşılı, C.2, s. 255 (9) Lütfi Paşa Tarihinden naklen, S. Tansel, s.127 (10) Yılmaz Öztuna, Türkiye Tarihi, C. 5, s. 60 (11) Reşat Ekrem Koçu, Tarihte Garip Vakalar, s. 97 

Kaynak Linki: http://www.ceddimizosmanli.net/yavuz-sultan-selime-dair-hikayeler/

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karahanlı Devleti: 840-1212 (Bilge Kül Kadir Han)

Batı Hun İmparatorluğu: MÖ 48-MS 216 ( Pi)

Avrupa Hun İmparatorluğu: 375-469 (Balamir)